Thursday, April 16, 2009

Tophane ve teras keyfi

İşyerimin terasındaki manzara :)) sanırım sabah akşam trafiğini yoğun bir şekilde yaşıyo olsakta, böyle bir güzelliği istediğim anda izleyebilmek beni şanslı kılıyor..Hele öğle arası terastaki orta şekerli kahve keyfimiz yok mu ( böcek pek bir kıskanıyor ), muhabbet,kahkaha, çalışmaya dönmek zorlaşıyor,havalarda güzelleşmeye başladı bu ara, güzelim nazlı İstanbul...
P.S. Fotograf profesyonel bir arkadaş tarafından çekildi.

Tuesday, April 14, 2009

İstanbul'da turist olmak

Pazar günü Hanife ile uzunca zamandır yapmak istediğimiz Fener-Balat günlük gezisini gerçekleştirdik.İstanbul'un tarihi mekanlarının hep önünden geçeriz de bir türlü zaman bulup gezme fırsatını yaratamayız,ya da belkide bakıp ta göremeyiz acı olan, sık sık yürüdüğümüz İstiklal caddesinin nice güzel mimarilerini kaçırdığımızın farkında olmadığımız gibi... Pazar günkü gezimiz, hava soğuk olmasına rağmen çok keyifliydi, bir günlüğüne İstanbul'da turist olduk,Cibali, Ayvansaray, Fener Rum Patrikhanesi ve eski cumbalı evler,Bulgar Kilisesi, Balat sokakları bizi sanki tarihte kısa bir gezintiye götürdü,yürüdük yürüdük, keyif aldık, "Fındık kabuğunda köfte" adlı bir yerde köftemizi yedik ve günü şehirde güzel bir kahveyle noktaladık.. İstanbul'da turist olmak gezilerimizin ilki çok keyifliydi, bir sonraki gezimiz Pera olacak, yaşasın güneşli havalar diyorum ve kendime iyi bir fotograf makinesi diliyorum :))

Friday, April 10, 2009

Dubb India

Evet uzun bir aradan sonra merhaba, artık blog ihmaline bir son vermeliyim :)) Yazın geldiğini zannedip kendimi ince bluzlarla sokağa atmamın ve ıslak saçlarla uyumanın sonucu olarak 2 haftadır gripten muzdarip iyilesmeye calışıyorum,ama sanırım bu hafta sonu artık tekrar gezmelere başlayabilirim,yasasın bahar :) Dün akşam işyerinden kızlarla Sultanahmet akşam turu yaptık, heryer turist kaynıyordu, yemeğimizide "dubb" adında bir hint restaurant'ında yedik, aldığım bilgilere göre istanbul'un en iyi hint yemeklerini yapan bir yer, gercekten cok beğendik, 10 senedir hizmet veriyorlarmış, 5 katlı ve manzaralı bir terası mevcut, rezervasyonuz gidince terasta yer bulamadık, ama iç dekorasyonu çok güzel ve yemekleri bol baharatlı ve lezzetliydi.Önden gelen minik hint börekleri samosa, tandouri kebabı ve sebzeli pilav eşliğinde yemeğimizi yedik, gece Sultanahmet bir başka güzeldi ve çok mistik bir atmosferi vardı.. böceği özledim...

Monday, March 2, 2009

Kış bitti!!

Blogumu çok ihmal ettiğimin farkındayım,15 gün olmuş neredeyse,neyse bu arada kış aylarına da elveda dedik ve güzel bahar aylarının gelişi beni her sene olduğu gibi heyecanlandırıyor.. Cumartesi günü Poyrazköy'deydik, cok keyifliydi,İstanbul'u her ne kadar çok sevsemde bazen uzaklaşmak iyi geliyor, Anadolu feneri, Poyrazköy temiz havası ve şahane manzarasıyla insana enerji veriyor... Geçen gün anneciğimin canı sütlaç çekmiş, bende güzel bir damla sakızlı sütlaç yaptım, o kadar kolay ki yapımı... Gerekli malzemeler : 1 kg süt, 1 su bardağı tozşeker, 1 yumurta, 1 kahve fincanı pirinç,iki kaşk mısır nişastası ve birazcık damla sakızı.. Pirinci tencerede üzerine geçecek kadar su ekleyip,suyunu çekene kadar pişiriyorum,sonra 1 bardak tozşeker ekliyorum, diğer yanda 2 kaşık nişastayı ,biraz su ve 1 yumurta sarısı açıyorum,ve sütlü karışıma yavaş yavaş yediriyorum ( yumurtanın pişmemesi gerekiyor ),birazda damlasakızı kırıyorum içine harika oluyor.. Ayvalık'lı bir ailenin torunu olarak, damla sakızını çok seviyoruz, evde damla sakızı bulamazsak, falım sakızını küçük küçük dogruyorum ( bu tüyoda şirketteki arkadaşım, şirin mi şirin isminaz hanım'dan :=)

Monday, February 16, 2009

Avokado

Avokado en sevdiğim meyvelerden,ama oldukça kalorili ve yağlı bir meyve, aslında araştırmalarım sonucu sebzegillerden olduğunu öğrendim, Tr'de yok sanıyordum, ama Antalya ve Mersin'de yetişiyormuş Peto'yla fırsat buldukça çeşitli şekillere sokuyoruz,en kolayı patlıcan salatası gibi, yoğurtlu, sarmısaklı salatası, püre haline getirip karıştırınca harika bir dip sos oluyor.Birde peto'nun karidesli avokado salata tarifi var, ama sır vermiyor :)Aslında genel olarak avokado acı bulunuyor ve pek sevilmiyor :(( Birde guacamole diye bir meksika mezesi var, Rehau'da çalışırken ispanyol arkadaşım Sergio öğretmişti, bayağıdır yapmadım, ama o sene çok sık yapmıştık,tarifi ekte: 3 tane avokado,1 domates,1/2 soğan,1 çorbakasıgı zeytinyağ,3-4 damla tabasco sosu ve tuz,avokadolar kabuklarından ayrılır ,catalla ezilir.domates kabugu soyulup,kucuk kucuk doğranır, sogan kıyılır, ezilir,hepsi avokadoya eklenir,zeytinyağı ve biraz limon sıkıp harika bir meze olur, pançonun yanında harika olur :))

Sunday, February 1, 2009

Yin Yang

Günler az da olsa uzamaya başladı,nedense 21 Aralık'ta en uzun gece yaşandıktan sonra benim için uzun yaz günlerine geri sayım başlıyor.Geçen hafta miskinliğimi üzerimden atmaya başladım biraz da olsa, spora hala başlayamadım ama,tembelim tembel :) Perşembe günü Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" adlı oyununa gittik, çok başarılı bir oyundu,son zamanlarda devlet tiyatrolarında iyi oyunlar oynanmıyor bence, ve tiyatrolar saçma sahnelerde , Harbiye'yi de yıktılar, acaba ne yapacaklar yerine ? Cuma akşamı da fundis'ler geldi, Koşuyolu'nda "trattoria di rozario" diye bir italyan lokantasına gittik,deniz ürünlü spagetti ( her zaman favorim ) ve güzel şarap eşliğinde keyifli bir akşam geçirdik.Dün gecede Böcek'le Viktor Levi'de güzel bir yemekten sonra klasik bir Babylon ( bence istanbul'un en havadar ve keyifli clublarından biri ) aksamına gittik, Oldies ve Goldies, her zamanki gibi harikaydı..Depeche Mode, The Cure, Madonna, A-Ha, Duran Duran, Snap, Cyndi Lauper, ABBA, Donna Summer, James Brown, Nena, Culture Club, U2, Blondie, The Smiths, Frankie Goes To Hollywood, Michael Jackson gibi hiç eskimeyen isimler ve unutulmayan şarkılarla çok güzel bir gece geçirdik..bugünde Pazar ama gene evde durmayacağım, babaannemi göremedim uzun zamandır, gidip öpeyim yanaklarından, yarın akşam Peto'yla Kenter tiyatrosundayız, enerjim sonsuz :)),umarım böyle devam eder...

Saturday, January 24, 2009

İstanbul aşığı

İstanbul'u seviyorum,bütün zorluklarına ve insanı yoran karmaşasına rağmen İstanbul'u çok seviyorum... Şehrin yaşamasını,heyecanını ve denize her zaman yakın olabilmeyi seviyorum... Canım ne zaman isterse sıcak bir ekmek bulabileceğimi,güneşin yağmur ya da kara rağmen görüneceğini biliyorum. Seni dinliyorum gözlerim kapalı,önce hafiften bir rüzgar esiyor... Nazlı, güzel, birtanecik İstanbul'um iyi geceler..

Tuesday, January 20, 2009

Miskin kız

Blogumu çok çabuk ihmal etmeye başladım, aslında hergün az da olsa birseyler yazmayı planlıyordum, ama bazen işten eve geldiğimde bilgisayarı açmak bile istemiyorum, bu aralar kendimi çok miskin hissediyorum, yapmak istediğim bir sürü şey var, ama tembelliğim had safhada :(( Tabiki bu tembellikle son günlerde çok güzel filmler izledim,kış aylarının başka bir güzelliği de bu olsa gerek, vicky kristina barcelona uzun süredir görmeyi istediğim bir filmdi,şehirden mimari detaylar,kadeh kadeh saraplar ve yemekli sohbet sahneleri,gaudi, bohem hayat,aşk ve ilişkiler, tatminkarsızlıklar üzerine güzel oyunculardan oluşan bir film diye özetleyebilirim...çok beğenmesemde filmi izlerken bir kez daha Barcelona'da yaşayabileceğime inandım, insan tanıdığı ve sevdiği bir sehirle ilgili film izlerken daha cok keyif alıyor, aynı Issız Adam'da birçok sahnede olduğu gibi..filmden sonra Serra ile Leblon'a gitmiştik, güzel bir mekan, ama bence menüsü oldukça zayıftı, neden daha önce keşfetmediğim belli :) pazar günü de evde Peto'yla Kate Winslet'in altın küre aldığı " Revolutinary Road"'ı izledik,daha vizyona girmesede :)Filmde, 1950’li yılların ortasında iki çocuklarıyla mutlu bir hayat yaşayan, ama konforlu bir yaşam elde edebilmek için gerçekleştirmek istedikleri ile kendi gerçek arzuları arasında sıkışan genç bir çiftin öyküsü anlatılıyor, aslında birçok kişi belki klasik bir film olarak düsünebilir, ama bence çarpıcı ve düşündürücü sahneleri olan bir film,izlemeye değer. Ekte Napoli 2005'ten bir kare,fotograf Başak'ın eseri..

Saturday, January 10, 2009

Karlar Kraliçesi

Kışın en sevdiğim yanı,evde daha fazla vakit geçirebilme imkanı vermesi,dışarısı buz gibi,sıcacık evim, en sevdiğim dergilerim,okunması için sırada bekleyen kitaplarım, yeni hazırladığım filtre kahvem ve bağımlısı olduğum çikolatam ( mümkünse toblerone dark, after eight ya da bir klasik olan tadelle ve ülker kırmızı gofretim :) ) beni çok keyiflendiriyor..yazın deniz kenarında okuyabildiğim kitaplarıma daha fazla vakit ayırabiliyorum. Kitap ve sabah yeni alınmış gazete kokusunu hep sevdim,okumayı 4,5 yaşında kendi kendime öğrenmişim, eski gazete parçalarını elime alıp tuhaf sesler çıkarırmışım bakarak, annemlerde anlamamışlar ilk başta, kitapları görüp onları "bibi "diye çağırır, dokunmak,oynamak istermişim..sonra bir bakmışlarki kendi kendime okumaya başlamışım, yuvadaki öğretmenler benle özel olarak ilgilenmeye başlamışlar, ilkokul 1.sınıfı atlamam gerekirken, daha cok kücügüm ezilirim diye, birinci sınıfı okumamı tavsiye etmişler, sonraki yıllarda tam bir kitap kurdu olmuşum...tabi iş hayatına başladıktan sonra kitaplarımdan eskiye oranla biraz uzaklaştım, genede her hafta bir kitap okumaya çalışıyorum...Maalesef evlerinde kitap olmayan insanlar gördüm, gazete okumayan ya da en son okuduğu kitap "Cin Ali " dizisi olan,hiihihi :) Sırada bekleyen kitaplarım arasında bugün yarım kalmış bir Ahmet Ümit romanı-Kavim vardı, kendisi çok beğendiğim bir polisiye yazarı, polisiye çok sevmesemde akıcı dili ve gerçekten keyifli karakterlerden oluşması sayesinde bütün romanlarını okudum, yeni romanı Bab-ı esrar'da sırada bekliyor, ve birçok kez baslayıp yarım kalan İpek ve Ka'lı "Kar"... Bir de Bensiyon Pinto'nun "Anlatmasam olmazdı" adlı biyografisi son dönemde okuduğum özel bir romandı.. Geçen gün bir dergide " Karlar Kraliçesi" adlı masalı okudum, uzun zaman sonra bu masal o kadar hoşuma gitti ki, küçükken defalarca okurdum Andersen’in Kay ile Gerda kardeşlerin masalını.. Her okuyuşta da Kay ve Gerda için üzülürdüm ama kutuplardaki buzdan sarayında yapayalnız oturan karlar kraliçesine de bir türlü kızamazdım... Canım İstanbul'a kar hala yağmadı, ama Karlar kraliçesi beni çocukluğumun sıcak günlerine götürdü…

Wednesday, January 7, 2009

Meike & Lennart

Bu sene Haziran ayında çok sevdiğim bir arkadasım olan Meike’nin Avusturya Klagenfurt yakınındaki kilisede yapılan düğün törenine davet edildim ve aynı zamanda gelinin nedimelerinden biri bendim, oldukça heyecanlıydım çünkü hayatımda ilk defa bir kilise törenine katılıp “Brautjungfer” oluyordum :) Damat Lennart’ın ikiz kız kardeşleri çok şekerlerdi, ve kesinlikle bizden daha fazla benziyorlardı birbirlerine…üçümüz benzer elbiseler giydik, Meike’nin hazırlanmasına yardım ettik ve gelin kiliseye girerken elimizdeki sepetlerdeki gülleri üzerlerine serpiştirdik..gerçekten de aynı fimlerdeki gibi romantik anlardı… Nikahtan sonar yenilen yemegin ve pastanın ( çokk ciciydi Marzipan'dan yapılmış) ardından eglence geç saatlere kadar devam etti, Jagermeister!,çeşitli likörler ve Obstbrand’lar içtik, adet olarak gece Meike’yi bir bara kaçırdık, sonra damat bütün şehri arayarak gelini bulmayı başardı :)) Bir nikah daha bu yaz Münster'de Julia'nın olacak... Benim sevgili arkadaşlarıma bir ömür boyu mutluluklar...

Üç Güzeller

Yazı çok özledim, üşümekten hoşlanmıyorum hiç, sabah karanlıkta soğukta işe gitmek o kadar zor geliyorki bazen, daha sabah saat sekiz bile olmamışken ofiste otururken hayatın anlamını sorguluyorum,ama saatler ilerledikçe çoğumuz gibi kendimi günün akışına bırakıyorum ve bu düzeni olduğu gibi kabul ediyorum...işte böyle anlarda kendimi küçük bir sahil kasabasında kumsalda, ya da masmavi koyların birinde hayal ediyorum, ve farkına varıyorum ki ben yaz için yaşıyorum :)) az mı kızdı küçükken bana kaptanlar daha tekne demir atmadan suya atladım diye :)) hâlâ da atlıyorum aslında :)) fotograflarımı karıştırırken ekteki " Üç güzeller" i buldum geçen yaz Bodrum'dan...bu kışta gelip geçiyor nasıl olsa...